31 Mayıs 2007 Perşembe

Iron Maiden: Somewhere in Time


Çok düşündüm Powerslave'i mi, Seventh Son'ı mı yoksa SiT'i mi yazayım diye. Pop müzikten metale yaptığım yumuşak geçişte Axxis -> Kingdom of the Night ve Alice Cooper -> Trash albümlerinden sonra bitirici darbeyi vuran Powerslave'de Aces High, 2 Minutes to Midnight, Powerslave ve Rime of the Ancient Mariner gibi ağır toplar olsa da inişli çıkışlı bir albüm ve diğer ikisi kadar olgun bir müzikal yapıya sahip değil. SiT ile Seventh Son arasında karar vermemde etken olan parametre ise hangi albümü dinlerken daha çok eğlendiğim oldu. Sonunda Somewhere in Time'da daha fazla eğlendiğime karar verdim. İlk şarkı Caught Somewhere in Time zaten riffleriyle beni benden alır. Wasted Years basit bir şarkı olsa da güzeldir. Sea of Madness'ın nakaratı mükemmeldir. Heaven Can Wait çok iyidir. Lonliness of the Long Distance Runner'da Nicko McBrain'in crosslarla yaptıklarını yapabilecek başka kaç tane davulcu var acaba? Stranger in a Strange Land mistiktir, albüm biraz yavaşlar ama bu kesinlikle kötü bir şey değildir. Deja Vu ile yine hız kazanırız. Alexander the Great ise mükemmel bir albüm için mükemmel bir finaldir. Dinlemeye doyamam.

Hiç yorum yok: