31 Mayıs 2007 Perşembe

Pilavizm

İki pirinç tanesiydi onlar. Daha çiğken karşılaşmışlardı. Ayrılmamaya ant içmişlerdi. Birbirlerini sever, sevişirlerdi ta tarladan beri. Şanslıydılar ikisi de aynı torbaya düştükleri için. Ama farkında değildiler. Derken bir kadın aldı onları.

Kadın pirinçleri bir tepsiye yaydı. Taşları ayıklamak için. Ayırdı pirinç tanelerini. Elinde olmadan. Bilseydi o da istemezdi. Ama bilmiyordu. Ama ayırdı. Aralarına taşlar girdi pirinç tanelerinin. Birbirlerini kanıksamışlardı artık. Bu sefer bulmak için o kadar çaba göstermediler.

Her şey birdenbire oldu. Tencereye düştüler. Kaynar suyun içine. Cehennemin ortasında kaldılar ve anladılar sevginin gücünü, sevginin yapabileceklerini. Kaynayan suyun içinde döne döne birbirlerini aradılar. Bulamıyorlardı. Cehennem sıcağı ve yalnızlık. Pilav pişti, cehennem gitti, yalnızlık kaldı yadigâr.

Oradaydı. Aynı Tabaktaydılar. Sarıldılar. Son ana kadara da kaşıktan kaçtılar. Hayat onları beraber yutana dek.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazılarınız içinde en kısa ama en çarpıcı olanı pilavizm. Beni, uzun süredir alıp başka yerlere götüren bir kitap yada yazı olmamıştı son zamanlarda. Yalnızlığı, zamanı geri döndürememenin çaresizliğini ve birbirini böylesine seven iki varlığın kopuşunu , kara delikler gibi kendi yalnızlıklarında kayboluşlarını çok güzel ifade etmişsiniz.Tarlada kalabilselerdi hep çiğ, hep sevişerek keşke.

Pilavizm, insanın gözlerini dolduruyor...çok duygulandım...tebrikler