31 Ağustos 2008 Pazar

Şeytan'la Oynadığı Kumarı Kazanan Grup

Bundan 1 yıl kadar önce, artık mevta olan Crepusculum internet dergisine yazdığım Masterplan tanıtma yazısında demişim ki, “Masterplan, bir anda ortaya çıkarak Almanlar'ın metal âlemine hediyesi Power Metal'in liderliğini yılların Helloween'inden devralmış, ancak Helloween'in kadro lanetinden nasibini almaktan kurtulamamıştır.” Kadro laneti filan doğru tamam da, cümlenin “ancak” kelimesine kadar olan kısmında resmen halt etmişim. Power Metal’in liderliğinin el değiştirdiği filan yokmuş. Bizi uyutmuş Helloween. Anlayacağınız, Gambling with the Devil o kadar güzel bir albüm ki, bu yazdığım cümle 2008 başında bumerang gibi dönerek kafamı yardı (başım hâlâ ağrıyor). Önce kısa bir Helloween tarihi verelim ve kadro laneti denen olayı kısaca hatırlayalım:


Almanya’dan katılıyorum, yarışmacı arkadaşlarıma başarılar dilerim:

Helloween’in tarihçesini üç ayrı safhaya ayırabiliriz. Bunlardan ilki, kurulduğu 1984 yılından kadro lanetinin ilk kez grubu vurduğu 1993 yılına kadar olan zaman dilimidir. İlk kadroda Kai Hansen hem gitar hem vokali üstlenmişti. Michael Weikath gitardan, Marcus Grosskopf bastan, Ingo Schwichtenberg’se davuldan sorumluydu. Çeşitli EP’leri saymazsak çıkan ilk “uzun metraj” albümleri 1985 tarihli Walls of Jericho’ydu. Albümün turnesi esnasında Kai Hansen’in hem gitar çalıp hem şarkı söylemekte zorlandığı anlaşılınca yeni bir vokalist alınması gündeme geldi. Böylece de bir efsane doğmuş oldu. Metal âleminin bence gelmiş geçmiş en iyi vokalisti olan Michael Kiske gruba dâhil oldu ve grup Keeper of the Seven Keys Part I & II albümlerini çıkardı. Her ne kadar isim itibariyle çift albüm izlenimi verse de piyasaya bir yıl arayla çıktılar ve Metal âleminde ne var ne yoksa altüst ederek Power Metal diye bir tür yarattılar. Bugün ne kendilerinin, ne de başka grupların erişebildiği bir müzikaliteye sahip olan albümler, grubun adını duyurmakla kalmadı, çıktığı gibi doğrudan klasikler arasına girdi. Ancak grup çatırdamaya başlamıştı. Kai Hansen, turnenin sonunda grup içi farklılıkları bahane ederek ayrıldı. Neyse ki yerine hemen yetkin bir isim bulundu: Roland Grapow. Plak şirketini de değiştiren Helloween, 1991 yılında Pink Bubbles Go Ape’i yayınlayarak bir çuval inciri berbat etti. Her ne kadar albümün içinde güzel şarkılar olsa da, genel itibariyle Keeper of the Seven Keys’lerin onda biri etmezdi. 1993 yılındaysa Chameleon çıktı. Aslında çok kötü bir albüm değildi ama Helloween’in hayranları da Hard Rock’la ilgilenen tipler değildi. Scorpions tadında bir Helloween albümü pek parlak bir fikir değildi anlayacağınız. Bu albümden sonra Helloween kelimenin tam anlamıyla patladı. Plak şirketiyle olan anlaşmaları feshedildi. Grubu müzikal rayından saptıran ve koyu Hıristiyan olduğu için uyumsuzluklar yaratan Michael Kiske ve uyuşturucu sorunlarıyla boğuşan Ingo Schwichtenberg kaba etlerine atılan birer tekmeyle gruptan atıldı.

Herkes “Helloween bitti” derken bir yıl içersinde vokali Andi Deris’e, davulu ise idolüm Uli Kusch’a emanet ederek Master of the Rings albümünü çıkardılar ve böylece Helloween tarihinin ikinci dönemi başladı. Sene 1994’tü. Bu albüm, grubun eski tarzına dönüşünün sinyallerini veriyordu. 1995 yılında hem uyuşturucu tedavisinin, hem de gruptan kovulmanın ağırlığına dayanamayarak kendi bir trenin altına atıp intihar eden eski davulcuları Ingo Schwichtenberg’e adadıkları 1996 tarihli The Time of the Oath, bugüne dek Keeper of the Seven Keys kalitesine en çok yaklaşan albümleri olarak gruba eski prestijini geri kazandırdı. İki yıl sonra tarzlarını sertleştirerek The Time of the Oath’taki müzikaliteyle birleştirdikleri Better Than Raw’u çıkardılar. Grubun tarzındaki sertleşmeden albüm kapağı ve logoları da nasibini almıştı. 1999’da her grubun mutlaka bir kere yaptığı (ve belki de yapması gerektiği) “kafasına göre takılma” albümleri olan Metal Jukebox’ı kaydettiler. The Beatles, ABBA, Deep Purple gibi büyüklerin şarkılarını yorumladıkları albümden özellikle Lay All Your Love On Me’yi dinlemenizi isterim. 2000 yılında çıkan The Dark Ride, Better Than Raw’un sertliğini daha karanlık ve karamsar bir havaya taşıyordu. Herkesin şarkı yazabildiği bu dönemde çıkan albümlerin en kötüsü bile “çok iyi” olarak nitelendirilebilecek olan albümler olmasına rağmen grup ikinci kez patladı. The Dark Ride’daki karanlık havadan memnun olmayan Michael Weikath, gruba çok şeyler katan Roland Grapow’la Uli Kusch’u gruptan attı. Yerlerine gitarda Sascha Gerstner, davulda ise Mark Cross getirildi ama kadro laneti (II. Fetret Devri de diyebiliriz) bu kadarla kalmayacaktı. Mark Cross, mononükleozis hastalığı yüzünden grupla birlikte albüm kayıtlarını yarıda bıraktı. Piyasaya çıkacak olan Rabbit Don’t Come Easy albümünün kayıtları Motörhead’den ödünç alınan Mickey Dee’yle tamamlanırken, daimi olarak düşünülen Stefan Schwarzmann grubun Eagle Fly Free gibi bazı şarkılarındaki hızlı ve teknik ritimleri çalmakta zorlanınca o da kalıcı olamadı. Yerine alınan Dani Löble’yle 2005 yılında Keeper of the Seven Keys: The Legacy albümü çıktı ki bence Helloween’in Master of the Rings’le başlayan yeniden yükseliş grafiğindeki yegâne düşüştür. Özellikle Light the Universe isimli şarkının Andi Deris’in solo albümündeki Good-bye Jenny’yle neredeyse birebir aynı olması beni benden almıştır.

Metal gruplarının alayı gibi toplumsal konulara eğilen bir grup olan Helloween’in diğerlerinden farkı, sözlerindeki iyimserliktir. Her şarkısı böyle değildir elbette. Mr. Torture gibi, I Want Out gibi isyankâr ve karamsar şarkıları da vardır ama Future World, Eagle Fly Free, Power gibi şarkılardaki iyimserlik seviyesi, karamsarlığı kat be kat aşmaktadır. Ayrıca her albüme bir “Tanrım, seni çok seviyorum, ne iyi etmişsin de yaratmışsın bizi” şarkısı koyan grubun dindar yüzü de bir hayli ön plandadır. Bakalım 2007 tarihli Gambling With The Devil albümü, bu kurallara uyuyor mu?


Gambling with the Devil:

Albümümüz, konuk sanatçı Biff Byford’un (Saxon) Şeytan’ı canlandırdığı Crack the Riddle’la açılıyor. Helloween’in eskiden gelen huyudur albümlerini 1-1,5 dakikalık bir intro’yla açmak. Her albümde uygulamazlar ama çoğunda vardır. Burada da var. Hemen arkasından gelen açılış parçamız Kill It, alışılageldiği üzere son derece hızlı. Üstelik bir şarkıda dinleyebileceğiniz en güzel köprü bölümlerinden birine sahip ama hemen arkasından gelen “Kill it! Kill it! Kill it!” şeklindeki düz ve yavan nakarat sırıtmış bu yüzden biraz. Ayrıca dikkat ettim, özellikle Better Than Raw’dan beri Helloween yeni bir âdet daha edinmiş kendine. O da ilk parçayı sistem eleştirilerine ayırmak. Kill It’te de ne diyor emperyalist mihrak? “Bize katılmayan, satın alamadığımız her şey ölmeli”. Sonrasında gelen Saints tipik bir Helloween şarkısı. Bu da kötü bir şey değil elbette ama şarkının pek göze çarpan bir yönü de yok. Şenlikse ondan sonra başlıyor. Albümden çıkan single As Long As I Fall geliyor çünkü. Biraz Keeper of the Seven Keys: The Legacy’deki şarkıları andıran, Progressive’e göz kırpan aksak ve değişken ritimleri ve gaz gitar solosuyla güçlü bir parça. O bitince albümün en “baba” iki şarkısından biri, Paint A New World başlıyor. Bu şarkının ritimlerinden gitar solosuna kadar her şey mükemmel. Özellikle Dani Löble’nin davulda attığı güzel ritimlere dikkat. Üstüne üstlük biraz Better Than Raw havası (dağ havası, deniz havası gibi bir şey) alıyorsunuz bu şarkıdan. Sonra tempoyu biraz düşürme zamanı geliyor. Bu görevi de şarkının iki power ballad’ından “güzel olanı” Final Fortune üstleniyor. Yalnız bakmayın ballad dediğime, orta tempoda ve akıcı bir şarkı. Söz itibariyle ise buram buram Tanrı sevgisi kokan şarkıyla Helloween bir geleneğini daha yerine getiriyor. Andi Deris’in vokali gerçekten güzel. Arkasından gelen ve Helloween’in dünya çapında tanınmasını sağlayan ilk Keeper of the Seven Keys albümlerine bir nevî saygı duruşu niteliğinde olan The Bells of the Seven Hells, bir Halloween, bir Keeper of the Seven Keys parçalarının kalitesine ulaşamasa da keyifle dinleniyor. Sekizinci şarkı Fallen To Pieces albümün ikinci power ballad’ı. Doğrudan bağlandığı I.M.E ise “Ben benim. Sen kim oluyorsun da bana rol biçiyorsun” şeklinde özetleyebileceğimiz sözleriyle isyankâr ruhlara bire bir. Can Do It, albümde dinlemeden geçtiğim tek şarkı. Kötü olduğundan ziyade, albümün genel havasının içinde sırıttığından. Fazla neşeli duruyor. Tek iyi yanıysa arkasından gelen Dreambound. Tartışmasız albümün en iyi şarkısı olan Dreambound, Helloween gitaristlerinin değme virtüöze taş çıkartacak kalitede çaldığı, özellikle çift gitar düet konusunda okullarda ders olarak okutulabilecek muhteşem bir şarkı. Açılıştaki davul soloyla sizi içine çekiyor, hemen arkasından gelen çift gitar düet ritimle ise resmen yutuyor. Andi Deris yine muhteşem. İkinci söz kısmının arkasında çalan ritimde yapılan cambazlıklar muhteşem. Yine çift gitar düetle çalınan ve klavyenin eşlik ettiği neo-klasik gitar solo muhteşem. Solo çıkışında Dani Löble’nin ritmi atak yapmadan, yavaş yavaş hızlandırması muhteşem (dikkatli dinleyiciler Helloween’in aynı şeyi Keeper of the Seven Keys parçasındaki sololardan birinin girişinde de yaptıklarını hatırlayacaklardır, o zaman davulcu Ingo Schwichtenberg’ti). Kısacası şarkının tek kötü yanı var: Neyse ki hemen arkasından 12. ve son şarkı Heaven Tells No Lies başlıyor da acınız bir nebze olsun hafifliyor. Helloween’den beklenmeyecek bir ateizm oranı içeren şarkı, güzel söz, köprü ve nakarat kısımlarıyla kulaklarımıza bayram ettiriyor. Belki solo kısmının biraz gereksiz uzun tutulduğu ve temponun gereksiz yere düşürüldüğü eleştirileri yapılabilir ama kesinlikle çok iyi bir parça. Yine Dani Löble’nin ve Andi Deris’in performanslarına dikkat edin derim.


Velhasılıkelâm:

Gambling With The Devil, Şeytan’la oynadığı kumarı iki kere kazanan bir grubun ustalık dönemi albümü olarak göze çarpıyor. Helloween, yıllara meydan okurcasına hızlı ve sert parçalardan oluşan bir albüm üretmiş. Hatta sertlik derecesi Better Than Raw’u bile aşıyor belki. Helloween’e her gelen kendi tarzını da getirdi ve grubu biraz değiştirdi belki ama hiçbiri selefini aratmadı (metal âleminin en iyi gırtlağı Kiske hariç). Tıpkı Roland Grapow’un Kai Hansen’i aratmamış olması gibi, Sascha Gerstner de Grapow’un yerini dolduruyor. Dani Löble, bir Uli Kusch kadar olmasa da arattığını söylemek haksızlık olur. Gambling With The Devil, Andi Deris’in performansını da en çok beğendiğim albüm oldu. Gözlerimizi yaşartacak, duygulu bir slow olmaması albümün tek eksiği olarak göze çarpıyor. Ancak farklı şarkı tarzlarıyla bugüne dek yaptıkları her işin bir bileşkesi olan, keyifle dinlenecek bir albüm olmuş Gambling With The Devil. Türden hoşlanan herkes mutlaka edinmeli, edinmek istemeyenler de As Long As I Fall, Paint A New World ve Dreambound parçalarını bir kez olsun mutlaka dinlemeli.

Biraz geç kalmış bir yazı bu ama yazılması da gerekiyordu. Kısmet bugüneymiş. Albümü dinlemekten büyük keyif aldığım için hakkında yazmaktan da büyük keyif aldım. O yüzden biraz da uzattım lafı, kusuruma bakmayın, Helloween’siz kalmayın.


Helloween Kadrosu:

Andi Deris: Vokal

Sascha Gerstner: Gitar

Michael Weikath: Gitar

Marcus Grosskopf: Bas

Daniel Löble: Gitar ve perküsyon


Ölmeden Önce Dinlenmesi Gereken Helloween Şarkıları:

Ride The Sky, How Many Tears [Walls of Jericho], I’m Alive, A Tale That Wasn’t Right, Future World, Helloween [Keeper I], Eagle Fly Free, You Always Walk Alone, Dr. Stein, We Got The Right, I Want Out, Keeper of the Seven Keys, Save Us [Keeper II], Kids of the Century, Someone’s Crying, The Chance [Pink Bubbles Go Ape], When The Sinner, Giants, Longing [Chameleon], Sole Survivor, Where The Rain Grows, Why?, Perfect Gentleman, Secret Alibi, In the Middle of a Heartbeat [Master of the Rings], Steel Tormentor, Power, Forever And One (Neverland), Kings Will Be Kings, If I Knew, The Time of the Oath [The Time of the Oath], Deliberately Limited Preliminary Prelude Period in Z, Push, Hey Lord, Revelation, Time, I Can, A Handful of Pain, Midnight Sun [Better Than Raw], Mr. Torture, If I Could Fly, I Live For Your Pain, We Damn The Night, Immortal [The Dark Ride]


Bunu sevdiyseniz deneyin: Avantasia, Masterplan, Iron Maiden, Judas Priest, Gamma Ray

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Abi eline sağlık. Yeni açılımlar aradığım şu günlerde iyi geldi bu yazı :D . Bir de tüm albümleri bir şekilde temin edebilirsem tamamdır :)
Nightstalker [Dp]