1 Aralık 2008 Pazartesi

...Ve Perde ...Ve Hemen Sonrası

Ah, ne güzel heyecandır o. Az sonra perde açılacak ve film başlayacaktır. Gerçi şimdilerde perde yarım saat önce açılıyor ve size sonu gelmez bir reklâm silsilesi izlettiriliyor ama olsun. Hâlâ heyecanlıdır bu bekleyiş. Acaba nasıl başlayacaktır film? Hikâye anlatmayı seyahate benzetirsek, acaba nereden başlayıp nerede bitecek, arada hangi nefes kesici manzaraları beğenimize sunacaktır? Derken ışıklar yavaş yavaş kararır ve film başlar. Sizi de öyküsel seyahatinizin ilk manzarası karşılar beyaz perdede. Bu ilk manzaralar bazen o kadar güzel olurlar ki, aklınızın bir köşesinde mutlaka yer ederler. Filmin adı geçtiğinde gözünüzün önüne ilk o sahneler gelir. İşte size, naçizane kanaatimce gelmiş geçmiş en güzel, en görkemli, en atmosferik 10 film açılışı:

10.
Filmin Adı: Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği (Genişletilmiş Kurgu)
Yapım Yılı: 2001
Yönetmeni/senaristi: Peter Jackson/Fren Walsh
Açılış Türü: Adamlar yapıyor kardeşim!
Opening1Ve Perde: Orta Dünya’nın kısa bir tarihçesi anlatılır. Güç yüzükleri dövülür, herkeslere dağıtılır. Sonra Sauron gelir, cümle âlemi keten pereye getirir. Bu durum keten pereye gelenlerin hiç hoşuna gitmez tabii. Hemen birleşip bir ordu oluştururlar ve Sauron’a karşı harekete geçerler. İşte o iki ordunun çarpışması yok mu? Daha baştan filmin içine çeker sizi. Elflerin zırhları ve kalkanları. Howard Shore’un bir anda şahlanan görkemli müziği. Geniş alanda meydana gelen bir savaş. Elflerin kılıçlarının bir bir kalkarak yaklaşan orkları biçmesi ve bütün bunlara eşlik eden, Cate Blanchett’ın sahneyle tezat oluşturacak kadar dingin sesi.

09.
Filmin Adı:
Gladyatör
Yapım Yılı: 2000
Yönetmeni/senaristi: Sör Ridley Scott/David Franzoni
Açılış Türü: Vay anasını sayın seyirciler!
Opening2 Ve Perde: Ridley Scott, Gladyatör filminin açılışında birkaç işi bir arada yapar. Bunlardan ilki, Maximus’un hem filozof hem savaşçı olduğudur. “Topraktan geldik, toprağa gideceğiz” anlamında yere uzanıp biraz toprak alır. Nitekim, daha sonra bunu gireceği her büyük savaştan önce yapacaktır. Sonra askerlerine gaz vermek için yaptığı konuşmada “yaptığımız her şey sonsuzlukta yankılanır” gibisinden büyük laflar eder. Yetmedi, emir subayıyla konuşurken birazdan savaşacağı insanlara haklarını teslim eder. Derken oklar yakılır, kılıçlar çekilir, gürzler kalkanlara vurulur ve savaş naraları atılır. İlk mancınığın ateşlenmesiyle şenlik başlar. Gerisi Hans Zimmer’ın unutulmaz müziği eşliğinde havada uçuşan uzuvların balesidir.
08.

Filmin Adı: Cehennem Silahı
Yapım Yılı: 1987
Yönetmeni/senaristi: Richard Donner/Shane Black
Açılış Türü: Manyak bu herif!
Opening3 Ve Perde: Uyuşturucu satıcılarıyla yapılan bir pazarlık. Bıçkın tiplerin karşısında uzun saçlı bir kılkuyruk. O da ne? Kılkuyruk, bıçkınlara meydan okuyor. 100.000 dolar isteyen bıçkınlara çıkarttığı 100 doları veriyor. Adamlar itiraz edince gösterdiği rozetten kılkuyruğun aslında polis olduğunu anlıyoruz. Acaba kirli bir polis mi? Bıçkınlar rozetin sahte olduğunu, kılkuyruğun da deli olduğunu ima ediyorlar. Bunu duyan kılkuyruk, “evet, delinin tekiyim” diye bıçkınlara tokat atmaya başlıyor. Bıçkınlar tam işi ciddileştirmeye hazırlanırken kılkuyruk önce davranıyor. Silahı çektiği görünmüyor bile. Adamlara tutuklu olduklarını söylemesinden, karşımızdakinin kirli bir polis olmadığını da anlıyoruz ve fakat o da ne? Çatışma çıkıyor. Çevrede gizlenmiş diğer polisler de anında olaya dâhil oluyor. Bıçkınlardan biri hariç hepsi haklanıyor. Kılkuyruk ağaçlık bir yerde son adamı ararken adam onu buluyor ve kafasına silah dayıyor. Diğer polisleri rehinesini öldürmekle tehdit ediyor. Rehine olan kılkuyruksa “ateş edin, vurun onu” diyerek ölüme meydan okuyor. En sonunda yakın dövüş teknikleri kullanarak adamı alt ediyor. Diğer polisler kendisini sakinleştirmeye çalışıyorlar. Böylece Richard Donner ve senarist Shane Black, filmin iki ana karakterinden biri olan Martin Riggs’i birkaç dakika içinde seyirciye tanıtmış oluyor.

07.

Filmin Adı: Halka
Yapım Yılı: 2002
Yönetmeni/senaristi: Gore Verbinski/Ehren Kruger
Açılış Türü: Zıpladım lan!
Opening4 Ve Perde: Oldukça klasik ama etkileyici bir açılışı var Halka filminin. İki kız arkadaş (ki bunlara daha erotik bir hava katmak için kısacık etekli lise üniforması giydirilmiştir) bir evde yalnızdır. Muhabbet edip televizyon izlemekteyken konu o “meşhur” kasete gelir. İzleyen herkes bir hafta sonra ölüyormuş. Hadi canım. Olur mu hiç öyle şey? Kaseti izleyen hanım kızımız bir vesileyle yalnız kalır ve olup olmayacağını görür. Televizyonu kapatır, televizyon yeniden açılır. Bir daha kapatır, bir daha açılır. Fişini çeker, televizyon çalışmaya devam eder. Televizyondan sular akmaya, bizim kız kaçmaya başlar. Derken gardırobun içinde içindeki bütün sıvı çekilerek öldürülmüş gibi bir halde bulunur. Film, hem kaseti izleyenlerin akıbetini ilk üç dakikasında özetlemiş hem de bizi havaya sokmak için promosyon mahiyetinde bir gerilim yaratmış olur. Güzel filmdir, severim.

06.

Filmin Adı: Matrix
Yapım Yılı: 1999
Yönetmeni/senaristi: Andy & Larry Wachowski biraderler
Açılış Türü: Uçtu uçtu hatun uçtu!
Opening5 Ve Perde: Simsiyah ekranda, telefonda konuşan bir kadının sesiyle açılır Matrix. “Beni buldular, çıkarın buradan”. Konuşmanın geçtiği izbe otelin dışında, polis noktasına bir araba yanaşır ve içinden sinir bozacak kadar sakin bir ses tonuyla konuşan, takım elbiseli üç adam iner. Olay yerindeki amire kesin emir olmasına rağmen neden operasyona başlandığını sorduktan sonra ekler: O emirler sizi korumak içindi. Amirse kendinden emindir: Küçük bir kızla başa çıkabiliriz, merak etmeyin. Derken baskın olur. Polis, kadını köşeye sıkıştırmış olmanın verdiği haz ve kendinden emin tavırla ellerini başının üzerinde birleştirmesini söyler. Kadın yapar. Polis kelepçeleri takmak için yaklaşırken kadın aniden dönüp polisin kolunu kırar. Sonra zıplar ve ilk kurşun zamanı efektimizle karşılaşırız. Kadın tekmeyi atmadan önce zaman yavaşlar ve kamera polisle kadının etrafında öner. Kadın tekmeyi atar. Diğer polisler üzerine ateş açarlar. Sonradan adının Hıristiyanlık’a gönderme mahiyetinde “Trinity” olduğunu öğreneceğimiz kadın bir tekmeyle önünde duran sandalyeyi en yakındaki polise gönderir. Sonra duvarda yürüyerek diğer polisin yanına gelir ve onu da alt eder. Çatıya çıkıp kaçmaya başlar. İmkânsıza yakın atlayışlar yapar. Kovalamacanın bir yerinde karşısına filmin başında gördüğümüz takım elbiseli zat-ı muhteremlerden biri çıkar. Trinity’nin Dişine göre rakip olduğu her halinden bellidir. Canhıraş bir kaçış başlar. Ancak çatılar bitmiştir. Trinity önce geriye gider. Sonra var gücüyle koşarak çatıdan atlar. Resmen uçarak karşıdaki apartmana girer. Yarattığı karışıklığa uzak bir yerden de apartmandan caddeye çıkar. Telefonu çalan bir telefon kulübesine doğru yol alır ama bir kamyon hızlı bir şekilde gelir, burnunu kulübeye çevirir. Kamyonla Trinity arasında bir yarış başlar. Trinity kulübeye varır, çalan telefonu açar ve yaklaşan kamyonun farlarının ışığı telefon kulübesinin camında giderek büyürken elini cama koyar. Kamyon, telefon kulübesini biçer. Daha sonra, telefon kulübesinin enkazında Trinity’nin cesedinin olmadığını görürüz. Wachowski biraderlerin filminin güzel yanı, bütün bu olağanüstülükleri filmin kendi mantık döngüsü içinde oturaklı bir şekilde açıklamalarıdır. Filmin senaryosunu türün önde gelen eserinden kes/katla/yapıştır yöntemiyle “yazdıkları” için de normalde akıllarının ermeyeceği felsefî bir bakış açısıyla desteklemeyi de bilirler.

05.

Filmin Adı: Yaratık
Yapım Yılı: 1979
Yönetmeni/senaristi: Sir Ridley Scott/Dan O’Bannon
Açılış Türü: Eee?
Opening6 Ve Perde: Yaratık filmindekine açılış demek ne kadar doğru bilmiyorum. Zira listedeki diğer filmler gibi filmin içersinden çok keskin bir şekilde ayrılmıyor. Yine de filmin tarzı, alt metinleri ve karakterleriyle ilgili önemli ipuçları veriyor. Açılışı şu şekilde özetleyebiliriz: Hiçbir şey olmuyor. Bir uzay gemisinin içinde, çeşitli odaları görüyoruz. Hiçbir faaliyet yok. Bir başka oda, yine boş. Derken ekranlardan biri aydınlanıyor. Bilgisayardan bazı sesler geliyor. Ekrandakiler kaska benzeyen bir şeyin üzerine yansıyor. Görüntü kararıyor. Aslında görüntünün kararmadığını, karanlık bir koridorun içinde olduğumuzu ışıkların yavaş yavaş yanmaya başlamasından anlıyoruz. Koridor boyunca ilerliyoruz, önümüzdeki kapı açılıyor. Girdiğimiz odadaki ışıklar da birer birer yanarak odayı aydınlatıyorlar. Odadaki kriyo-uyku kapsüllerinin kapakları açılıyor. Kapsül sakinleri ufaktan hareketleniyorlar. Önce bir kol kalıyor. Sonra bir başkası doğruluyor. Bir bakıyoruz, üçlerinden üç tanesi doğrulmuş, biri yüzünü ovuşturarak kendine gelmeye çalışıyor. Bu dinginlik, filmin geneline yayılmış ve en gerilimli sahnelerde bile ödün verilmiyor. Çoğu zaman kurbanın öldürülüşünü görmüyoruz bile. Film, bu görevi hayal gücümüze bırakarak etkisini arttırıyor. İyi de yapıyor. Bu yönüyle Yaratık, “kitap gibi” bir film. Devam edelim. Hemen akabinde gelen kahvaltı sahnesi, filmin bir yönünü daha ortaya koyuyor: Doğallık. Bu da hiçbir şekilde ödün verilmeyen, özellikle meşhur yaratığın çıkış sahnesinde zirve yapan bir başka özelliği filmin. İş arkadaşları birlikte kahvaltı ediyorlar. Diyaloglar, birbirleriyle olan ilişkileri, kısacası her şey doğal. Kahvaltı esnasında bir kavramla daha tanışıyoruz: Şirket. Emperyalist, kapitalist bir kavram bu. Perde gerisinde her şeyi yöneten, istediğini yaptıran, istemediğini yapmayan, herkesi harcayabilen, kendisini her şeyin üzerinde tutan, dokunulmaz, şeytani bir varlık. Yaratık’sa, şirketin ve temsil ettiği kavramların her türlü pisliğinin vücuda gelmiş bir hali âdeta.

04.

Filmin Adı: Yıldız Savaşları Bölüm 5: İmparator
Yapım Yılı: 1980
Yönetmeni/senaristi: Irvin Kerhner/George Lucas
Açılış Türü: O devirde nasıl yapmışlar bunu?
Opening7 Ve Perde: Bütün Yıldız Savaşları filmleri aynı şekilde açılır ve bu açılış artık klasik mertebesine erişmiştir. Yıldız Savaşları’nın logosu ekranda göründükten sonra giderek uzaklaşır, bu arada her duyduğumda John Williams’ın dâhi olduğuna daha çok inandığım muhteşem müzik başlar. Kulaklarımız bayram ederken kahramanların içinde bulunduğu ortamı kısaca anlatan bir yazı görürüz. Bu sarı renkli yazı da son derece karizmatik bir şekilde, arka plandaki yıldızların üzerinde filmin adıyla anılan (Star Wars scroll) bir biçimle kayar. Sonra yazılar gider, yıldızlar kalır yadigâr. Kamera hafif aşağı doğru kayar ve görüntüye bir gezegen geldikten sonra durur. Derken görüntüye hareket halindeki bir gemi girer. Hemen hemen tüm Yıldız Savaşları filmlerinin ilk 30 saniyesi bu şekildedir. Ancak içlerinden biri vardır ki, farklı bir şekilde devam eder. Popüler kültürün kült olmuş bir ikonu için cesurca sayılabilecek bir yol izler: Büyük savaş filmin başında, büyük sürpriz filmin sonundadır. Eski üçlemenin orta filmi, tartışılır belki ama bugüne dek çekilmiş en iyi Yıldız Savaşları filmi olan İmparator, yavaş yavaş arttırdığı gerilimi filmin 10. dakikasında patlatır ve Hoth savaşıyla o dönem için neredeyse imkânsız olan sahneleri, George Lucas’ın geniş hayal gücüyle harmanlayarak gözlerimizin önüne serer. Buzul Hoth gezegeninin bembeyaz fonunun üzerinde, isyancıların ufacık gemileri ve piyadeleri imparatorluğun dört ayaklı devasa taşıma araçlarına karşı koymaya çalışırlar. İşin güzel yanı, başaramazlar ve kaçarlar. Sahne burada bitmez. Han Solo’nun Yıldız Destroyerlerinden kaçarken göktaşlarının arasına daldığı, yine o dönem için imkânsız sayılabilecek görkemde görüntülerle devam eder ve geçici olarak izin kaybettirilmesiyle son bulur. Film sakinleşir. Bütün bunlara John Williams’ın muhteşem müziği eşlik eder. Sonuç mu? Özellikle sinemada izlediğinde devleşen (Han Solo göktaşlarıyla vals yaparken gerçekten kafanızı eğiyorsunuz), ağzınızı açık bırakan bir filmdir İmparator.

03.

Filmin Adı: Yok Edici II: Mahşer Günü
Yapım Yılı: 1991
Yönetmeni/senaristi: İkisi de James Cameron
Açılış Türü: Kör gözüm parmağına.
Opening8 Ve Perde: James “Kamerun”un Tarzanca konuşan çevrelerce “Terminatör” olarak bilinen ve teknoloji korkusu aşılayan Yok Edici serisinin 2. filminin açılışı bir çocuk parkının etrafında geçiyor. Sarah Connor, oğlu John’a birlikte çocuk parkında oynamaktadır. Oyuncak atları, salıncakları, tahterevallileri görürüz. Derken nükleer felaket dayanır kapıya. Ekran bembeyaz olur ve görüntü değişir. İnsanların kafataslarından âdeta basacak yerin olmadığı resim gelir ekrana. İlk filmin izleyicileri, zamanda ileri gittiğimizi hemen anlarlar. Metalik bir ayak sertçe yere basarken kafatasını da parçalar. Kamera yukarı çıkar ve elinde devasa bir silah olan 800 serisinden bir robot görürüz. Etrafı biraz gördüğümüzde anlarız ki burası aynı çocuk parkı. Ancak ilk gördüğümüz halinden çok farklı. Tahterevallilerin metal kısımları eğilmiş, salıncakları tutan tek zincir kalmış, yerler insan kemikleriyle dolu. Birkaç savaş görüntüsünden sonra laf (ve kamera) dönüp dolaşıp insanlığın gelecek için tek umudu olan John Connor’a gelir. İkinci kez nasıl saldırıya maruz kaldığı, insanlığın nasıl ikinci bir koruyucu gönderdiği anlatılırken yüzünde devasa bir yara izi olan John Connor, sert bakışlarla savaş alanını izlemektedir. Müzik giderek yükselir ve jenerik başlar. Yine aynı çocuk parkındayız. Park alevler içersinde. Oldukça detay çekimler var. Alevlerin oyuncak atların ahşap yüzeylerini nasıl yaladığı gösteriliyor. Çocuk, gelecek demektir. Geleceğimizi nasıl yaktığımız gösteriliyor. Hem de 3 dakika içinde 3. kez. Her ne kadar prodüksiyon kalitesi yüksek görüntüler olsa da, mekân fakirliği ve bazı şeyleri fazla tekrar etmesi nedeniyle belki de en sönük açılış bu. Yazılan metin, insanda ilk filmin bir kopyasını izleyeceği yönünde yanlış bir izlenim uyandırıyor. Ancak çocuk parkını yanarken gösterdiğinde son derece ikna edici şekilde verdiği mesaj, kafadan 3. sıraya yükseltiyor onu: Bu şekilde devam edersek çocuklarımızı yakacağız. Bütün bunların arka planında çalan Brad Fiedel’in muhteşem teması da cabası. Hep birlikte tekrar ediyoruz, arkadaşlar: Tı-tım tım tı-tımmm!

02.

Filmin Adı: Kötü Ruh
Yapım Yılı: 1982
Yönetmeni/senaristi: Tobe Hooper/Steven Spielberg
Açılış Türü: Ne ki bu ki acaba ki?
Opening9 Ve Perde: Klasik aile görüntüsü. Evin annesi yatağında uyumaktadır. Evin büyük kızı yatağında uyumaktadır. Evin köpeği bunu fırsat bilip evin büyü kızının yarısını yiyip yatağında bıraktığı cips paketini alırken cipsleri ortalığa saçarak pislik saçmaktadır. Evin oğlu yatağında uyumaktadır. Evin babası televizyon karşısında uyumaktadır. Televizyon yayınıysa, 24 saatlik yayınlar başlamadan önce bizde de olduğu gibi, millî marşı çalıp yayınına son vermek üzeredir. Speilberg’in el attığı pek çok projede olduğu gibi, Amerikan millî marşı çalarken Amerikan bayrağı görülür televizyonda. Bilinçaltımıza yine “büyük Amerika” göndermesi yapıldıktan sonra yayın biter ve televizyonun ekranında halk arasında “karıncalanma” adı verilen görüntü kalır. Ne olursa ondan sonra olur zaten. Evin küçük kızı yattığı yataktan doğrulur. Merdivenlerden aşağı iner ve babasının uyuduğu salona gelir. Televizyonun hemen önüne geçer ve onunla konuşmaya başlar: “Merhaba! ... Neye benziyorsunuz? ... Daha bağırın, sizi duyamıyorum. ... Hey, alo! Alo? Duyamıyorum! ... Beş yaşındayım. ... Evet. ... Evet. ... Bilmiyorum. ... Bilmem.” Kız ellerini televizyona dayar. Kızının sesine uyanıp koltuktan doğrulan babanın şaşkın bakışları hislerimize tercüman olur âdeta. Ekran kararır. Kızın çağrıyı nasıl duyduğu, niye televizyonun başına gittiği, orada kiminle konuştuğu bir muammadır. Amerikan ailesinin gücünün Şeytan’ı bile dize getireceği konusunu işleyen film, sırtını klişelere dayasa da açılıştaki gizemini koruduğu sürece sürükleyici olmayı başarır. Ufak bir not olarak filmin ilerleyen safhalarında kızın televizyondan gelen sesinin Sanitarium oyununun ana menüsünde birebir kullanıldığını belirtelim.

01.

Filmin Adı: Er Ryan’ı Kurtarmak
Yapım Yılı: 1991
Yönetmeni/senaristi: Steven Spielberg/Robert Rodat
Açılış Türü: Çiçek çocukları “savaşma seviş” derken haklıymış.
Opening10 Ve Perde: Bu açılış, bence aksiyon filmi yönetmenliğinin doruk noktasıdır. Şehitlikteki mezarların başında ağlayan tonton bir ihtiyarın anılarına gidiyoruz. Omaha sahiline doğru yol alan çıkarma gemisi, denizin hareketiyle beşik gibi sallanmaktadır. Askerlerden biri bu sarsıntıya dayanamaz ve kusar. Gemideki komutan, askerlere son tavsiyelerini vermektedir. Gemi sahile yaklaştıkça savaşın sesleri duyulur ama kapaklar kapalı olduğu için hiçbir şey görünmez. Patlamalar, makineli tüfek sesleri, insanların feryat figan haykırışları. Ama hiçbir şey, kapak açıldıktan sonraki manzaraya hazırlayamaz seyirciyi. En öndeki 2 asker doğrudan vurulur. Onlar daha düşmeden arkasındaki 2 asker de gider. Şoku üzerlerinden atabilenler geminin yanlarından denize atlarlar ama bu da bir kurtuluş değildir. Suyun içinden vızır vızır geçen kurşunlar, pek azına yaşama şansı tanır. Er Ryan da bu şanslı azınlığın içindedir. Teçhizatının ağırlığı yüzünden istese de su yüzüne çıkamaz. Dipten yürüyerek kıyıya ulaşmaya çalışır. Bir adım atar. Başı suyun dışına çıkar. Savaşın gürültüsü. Tekrar batar. Bir adam daha. Tekrar sulara gömülür. Bir daha. Artık başı suyun üzerindedir. Kıyıya ulaşmaya çalışır. Su seviyesi alçaldıkça hızlanır ve sonunda tankları engellemek için konulan demir manilerden birinin arkasına saklanır. Ondan sonrası tam bir kargaşadır. Patlayan bombalar, havada uçuşan uzuvlar, mermilerin delip geçtikleri bedenler. Bağırsakları dışarı dökülmüş, “anne, anne” diye ağlayan bir asker. Acımasızca tetiğe basan, basmazsalar aynı akıbetle karşılaşacak olan Almanlar. Bir askerin ortalama hayatının 6 saniye olduğu Omaha sahili çıkarması. Steven Spielberg, savaş ortamını yer yer belgesel tadındaki açık form tekniğine göz kırpan bir tarzla bize yansıtır. Sahne o kadar iyi çekilmiş ve kurgulanmıştır ki, sanki zaten var olan bir savaş oradan geçmekte olan bir kameraya takılmış gibidir. Aslında kurgulanmış bir sahne olmasına rağmen kaos ortamını son derece güzel yaşatan açılış, belki de Coppola’nın 1979 tarihli klasiği Kıyamet’teki helikopterle köye saldırma sahnesinden beri çekilmiş en iyi savaş sahnesidir. Film hakkında istediğiniz eleştiriyi yapabilirsiniz ama açılış sahnesindeki ustalığa şapka çıkarmamak imkânsız. Spielberg’in çok abartılmaması gerektiğini düşünen biri olarak ben çıkartıyorum mesela.

Hiç yorum yok: